Tahsilimin sinema ve edebiyat üzerine olduğunu belirtmem gerek. Yüzüklerin efendisi kitap serisini okumadım, okumam bana hitap eden bir evren değil. Film serisi olarak teknik ve görsel açıdan takdire şayan ama hikaye ve karakterler bence çok zayıf ve anlamsız. Yüzüklerin efendisi serisini benim için anlamlı kılan tek karakter gollumdur. Üzerine konuşulabilecek tek karakter yine gollumdur. Legolas ok atan bir artist, aragorn tahtın peşinde bir ayyaş, gandalf sersem ihtiyarın teki benim için. Oyunculuklara bir şey diyemem karakter olarak bunlar üzerine konuşulmaya değer tipler değildirler. Ama gollum çok şey anlatır bize.
Lafı uzatmadan konuya girelim. Yüzük bana göre dünyayı ve dünyevi zevkleri temsil ediyor bu hikayede. Gollum ise sıradan bir hobbit iken o kıymetli altın parçasıyla buluşuyor, tıpkı tüm insanlık gibi. Yüzüğün uydurma cazibesini bir kenara atalım. Bu işin aslı İnsanın altınla olan çılgın ilişkisinden ibaret. Parlak ve işe yaramaz bir madene kıymet verip uğruna ruhunu satan insanın acınası hikayesi gollumda hayat buluyor. Bütün arzu ve isteklerimizin kapısını açan sihirli bir anahtardır altın. Onun sayesinde her şeyi takas edebiliriz. Fakat insan pek az düşünen bir yaratık olduğu için unutur, Altının yada maddiyatın peşinde olmanın bir bedeli vardır. Her şeyin bir bedeli vardır. Dünyevi zevklerin peşinde koşmanın bedeli ise arzuların esiri olup hakikate körelmektir. Zevkler ruhu seyreltir, süte su katmak gibi bir süreçtir tatminkarlık.
Materyalizmin bir eleştirisidir gollum. Yüzük hiç bir halta yaramaz ama smeagol’un yüzüğe olan tutkusu zamanla onu iğrenç habis bir yaratığa dönüştürür. Bu yaratık gollumdur, gollum yüzüğün lanetiyle uzun bir süre yalnızlığa mahkum olur, sonunda kendini rezilliğin içinde keşfetmeye başlar vicdanı ve arzularını temsil eden iki iç sesi, sürekli gollumun kafasının içinde savaş halindedir. Arzuların esiri olan gollum yüzüğe hükmedemez, kendine yani arzularına hakim olamamaktır anlatılan. Yüzüğün gücüne, ona hakim olarak erişilir ancak, arzularına hükmedebilen her şeye hükmedebilir. Gerçek güç budur. Yüzük basit bir metafor.
İnsanı yoldan çıkaran, kötülüğe, karanlığa sürükleyen, bencil ve onursuz kılan, arzularımız karşısında zayıf kalan irademiz değil mi? Zevkler ruhu seyreltir demiştik, sarkacın diğer ucunda ise acı vardır. Ruhu ve iradeyi yoğunlaştıran şey de acıdır. İnsan zevklere doğru koştukça karşılaşacağı şey acı ve hüsran olacaktır. Yaşam dengeyi kuramayan insanlara sarkacın iki ucu arasında salınıp durmayı zaruri kılar. Acıya direndikçe zevkler sizi bulmaya başlar. Bu böyledir. Ya yüzüğün peşinde koşup yüzükle beraber mordorda alevlerin içinde yanmak olur sonun yada yüzükten kurtulup shire’da arkadaşlarınla şarabını yudumlarken dans edip eğlenirsin.
Yorumlar