işe koyulmak için evden çıkma saati, gün taze, güneş ufuktan 4 parmak yükselmiştir şimdi. beton kulelerin perdelediği aydınlığın gölgesinde bir takım hakları olan her köle gibi emeğimin sömürüleceği, zamanımın çalınacağı, hayatımın yavaş yavaş tükendiği, kendime saygımı kaybettiğim, çalışma alanıma gidiyorum.
yolun karşısına geçerken aklımda bin türlü sıkıntıyla dalıp gitmişken bir beton mikserinin vucudumda patladığını gördüm. en son hatırladığım şey kemiklerimin çatırtısı ve asfaltta rendelenen bedenimin kavşağı kırmızıya boyamasıydı.
bir böcek gibi ezilmiştim sonunda. izlenecek filmlerim, gezilecek görülecek yerlerle ilgili planlarım, mükemmel şeylerle dolu bir -cek -cak listem yoktu. ardımda kalanlara tutulacak bir yastan fazlasını bırakmadım. tek bir hakkım vardı ve o da 33 yıl sonra yanmıştı. buraya kadar gelemeyen çok kişi olmuştur. buraya kadar geldikten sonra zaten iyi gitmeyen bir yaşamın daha iyiye gidemeyeceğini çoğu kişi zorlansada bir şekilde kabul eder.
artık rahatlamalı mıyım? endişe edecek ne kaldı ki? 33 yıllık bir yaşamın muhasebesini yapmadan tamamen ölmüş ve kurtulmuş sayılamam. ölülerin, bütün anılarına erişme hakkı elde etmesi acımasız bir gerçeklikten ibaret.
nerden başlamalıyım? yaptığım kötü şeyleri indekslesem? iyi şeylerle başlamak? boş işleri nasıl atlayacağım? 33 yıllık varlık dönemimi incelemek için sınırsız bir zamanım var. çok kötü hissettiğim anlara dönmek istiyorum. acının zirvesine, şehrin bütün kemiklerimi her gün yeniden kırdığı ve bütün sokakların bir kabusa çıktığı, çaresizce yaşama katlanmak zorunda olduğum o günler… ne kadar sürdü ve nasıl baş ettim.
bir otobüs durağında hiç bir yerden hiç bir yere gitmek için, aç ve uykusuz, buz gibi havada 40 dakika sürecek olan bir bekleyişte, yaktığı her sigarada bir intihar gizli olduğu halde varlığını sorgulayıp her şeyden tiksinmekle dolmuşken iliklerime kadar birikiyordu nefretim. cehennemin provasıydı bu.
şehirde yaşamak kanalizasyonda fare gibi yaşamaktan daha komplike ve onursuz bir şeydi. aslında bir çok yerde bir çok defa ölüyordum ama cesedimin bundan haberi olamayacak kadar yabancıydım kendime.
kötü şeyler yaptım, iyi şeyler yaptım ama yaptıklarım her zaman mecbur kaldıklarımdı. başkasının hikayesini onun gözünden izleyen bir seyirci gibiydim. baş roldekine acıyarak geçen 33 yılın ardından şimdi filmin kritiğini yapmaya geldi sıra. bu hikaye trajediyle doluydu. kahramanımız zayıf ama sırtında devasa bir küfesi olarak kurgulanmıştı. dünyanın bütün sancısını küfesine doldurup yoluna devam edip edemeyeceğine dair bir bahis.
baktığım her yönde bana sıkılan bir kurşunu ateşleyecek tetiği çekmekten gocunmayan bir el görüyordum. toplumun her ferdi, bireyi toplumsallaştırmak için ideolojik silahlarına davranmayı, bir memleket meselesi sayar. herkes, sizin, herkes gibi olmanızı bekleyerek sizi kabul etmeye zorlar kendini.
reklamlar, propagandalar, nasihatler, eğitimler, öğretimler, haberler, hatır sormalar, sevgiler ve hatta aşklar nefsi müdafaa gerektirecek kadar, kişiliğinize, duygularınıza, özgürlüğünüze, zihninize yapılan bir saldırı, bir cinayet teşebbüsüdür. bazen biz kendimiz o silahın namlusuna kafamızı dayarız.
bütün o silahlar ateşlendi, bütün o kurşunların hedefi oldum ama ölmedim. doğrusu şu ki her kurşunda bir versiyonum psikolojik olarak öldü ve yerine artık öldürülebilecek öyle bir yanı olmayan yeni bir versiyonumla oyunda kalmaya devam ettim. beni kendi iyliğim için öldüren sevdiklerimle dolu bu dünyanın komedisini, bir yabancı gibi izleyip kahkahadan ölüyordum.
en fiyakalı ölümlerim aşkın elinden olanlar. aşıkların ölümleri şöyledir; seni kim öldürsün diye düşünürsün, sonra kendi kendine dersin ki imkansız olsun, gönlüme göre olsun, benimle gülsün, benimle ağlasın, benimle sevinsin, varlığımı kutsasın, en güzel şeyleri ondan duyayım, bu ölmeden önceki son arzunun romantik hale gelmiş biçimidir. bizi öldürecek meleği! seçtikten sonra sıra eline bizi öldürecek silahları ve sebepleri vermeye gelir. hakettiğinden fazla sevgi en büyük sebeptir, güven, değer, ilgi, celladının kılıcını bileyen, keskinleştiren araçlardır. kendi cinayetini kurgulayan ve başkasını tahrik ederek işleten ve sonunda kurban olacak olan aşık, kendi kendinin dolaylı katilidir. aşık sevgisini sevdiğinin gönlüne kazıdıkça sevdiğinin eline tutuşturduğu bu hançeri kendi kalbine yavaş yavaş batıran kişidir aynı zamanda.
ceset ne zaman ölür orası çok önemli değildir. bir bedenin içinde binlerce kez ölüp, binlerce kez daha ölmek için, binlerce kez dirilebilir olan şeydir insan.
şehirler, toplumlar ve aşklar arasında kaybolmuş, ölümün çöplüğüne dönmüş bir cesetle 33 yıl sonra bir böcek gibi ezilmiş ama hala ölecek günleri olan, yaşamı seyretmeye devam eden canlı bir hayaletin hikayesini anlatacak kadar taşıyorum ölümün çöplüğünden hayatın her gecesine.
Yorumlar