kaybolmanın açlığında kıvranırken kemirdiğim yollarda vardım doymaya kaderin cilvesine. zaman simidimdeki susamlar dökülmeden saplanacak bir yer bulmalıyım sırtında dünyanın. dünya, porselen kalplerin fedon’u, esmer ve acımasız küre.
pençemi geçirdiğim her bizon gibi dalağı dişlerimin arasındayken aydınlanan yok oluşun karanlığının manevi şahsiyeti kozmik dönüşümünü tamamlarken beni uyandırır. bizondan aslana, aslandan aslana ve aslandan toprağa ve topraktan bizona doğru bir uyanış.
kuytusunda mayalanan bir gerçeklik gibi geliyor kulağa ama yaşam değil olay, olay dönüşüm. dönüşüyoruz durmaksızın, ben torpak kadar enginken, insan kadar ekmek, insan kadar süt, insan kadar binbir çiçek bal, insan kadar aç. oluverecek şey mi kuytusunda cilvesiyle, kaderiyle ele ele vermişken fermantasyonun tam ortasında.
Yorumlar