Peşin peşin terk edilmiş bir ilişkiye başlamadan önce yanımıza almamız gereken üç iç çamaşırıydı konumuz, ben çikolata meyvesine düşkün olanı seçmiştim, o iki top kavunlu arasına bir top limonlu istedi. Fikirleri de tercihleri gibi uyduruktu. Ama sevişiyorduk. Zihinlerimizi bronzlaştırmak için soyunduk, Titredik ve gevşedik bir süre. Tütün reçeli ve kirazlı bir kaç şiir istedi benden, zulamı yokladım içim bomboş, ne yapmalı, papatya kokan bir şekil çizdim tırnaklarımla koluna. Sevindi, artık yeterince delirdiğimizi düşündü. psikolojimizde oluşan güneş yanıklarından ibaretti hayalleri.
Yüreğimden kocaman bir tüfek çıkarıp on iki burcun on ikisine nişan aldım, astrolojik bir paranoya içerisindeydim. Gülüver’in gezilerinden edindiğim tecrübelere dayanarak sokağa çıkıp gerçek bir fıçı aramaya başladım, içi, bira, fıstık ve vahşi korsanlarla dolu bir fıçı umut lazımdı bana. Ruhunda işlettiği hayvan barınağına olan sempatimden, bütün maceralarımda bana eşlik etmesine izin vermiştim. Sonunda İnsanların kelebeğe dönüştüğü o sahillere vardık.
Buraya kadar her şey, kaliteli bir yanılgı içerisinde olduğumuzu gösteren basit bir teoriye dayanıyordu. Eğer yaşamaya devam edeceksek bazı şeyleri sonsuzlaştırmaya meyilli tavırlar ortaya koyarak kendimizi kandırmanın tadını çıkaracaktır. Planımız her şeyin ağaçlarda yetiştiği bir bahçede şen şakrak dans edip eğlenirken, ölümün bize kıyamaması üzerine kuruluydu.
Sonunda olan oldu, siyah bir mersedes gibi yabancılaştık kendimize olan inancımıza. Birimizin çikolatası erimiş, diğerinin muz kabuğuna basıp hayatı kaymıştı. Projelerimiz yarım kaldı kültürel bir komaya girdik. Artık ne parmak arası terlik giyecek kadar bir gevşekliğimiz kalmıştı, ne de bundan gurur duyacak kadar bir namusumuz.
Yorumlar