biz mi eylül’e, eylül mü bize uğradı mühim değil, bir piknik tüpü vardı kalbimde çay demledim eylül’e.
-sahi eylül, annene mi benziyorsun yoksa ekim’e mi?
eylül güzbahar dudaklarını büzmüş,
-annem sizlere ömür, gök gürültüsünden öldü. pek güzeldi kokusu rüzgarını anımsamam çok küçüktüm o vakit…
-vah vah, canın sağolsun, bak işte toprak ana, heppimizin anası, yağmurda kokusu da güzeldir.
eylül nezaketen gülüştü, buğulu gözlerini venüse dikti, karamel bir ses tonuyla,
-şu duvardaki çatlak kadar kıymetim yok hayatta, pek az şey kıyaslanabilir duvardaki çatlaklarla bende onlardan biriyim galiba.
-ya bana ne demeli eylül, gölgem bile benden daha farkedilebilir bir şey. ne bir mevsime tabiyim ne de takvimde bir yerim var.
-az kaldı kasımlar ocaklar patlar şubat mart herkesin iflahını keser sonra nisan gelir o kadar dayak yedikten sonra ilk gördüğün nisan olunca herkes yeşeriyor.
-kıskanıyormusun yeşerenlerin ayını
-orda yeşeren bana gelene kadar bitmiş tükenmiş oluyor son demlerini bende geçirmelerini sevmiyorum haziran gibi büyütmeli oynamalı sevmeli.
-haziranda onların olgunlaştığını görmek son demlerinde yanlarında olmayı istiyordur kesin. Herkes bir yerinden tutacak bu işin. Neresi olduğuna bakmaksızın dönecek bu çark. Yapmakta olduğum şeyde bulmalıyım kendimi.
Eylül bütün yalnızlığı ile elimi sımsıkı tutuyordu ama o ayrılık vakti gelmişti ekim bütün ağırlığıyla eylül’ü ittire kaktıra kenara sürükledi, omuzuna vurdu, çekiştirdi, ayağına bastı, ellerimizi ayırdı ve resmen onu kovdu.
Ekim, ilk iş telefonu eline aldı ve kasımı aradı,
-moruk ben otele yerleştim, kendini ayarla 30 gün sonra vardiyayı teslim edeceğim haberin olsun vaktinde burda ol makinayı kapatır giderim yoksa! diyip kapadı.
Yorumlar