ekşi sözlük esasen açık kaynaklı, katılımcı sözlük anlayışıyla oluşturulmuş sosyal bir ağ olarak ortaya çıktı, fakat zamanla bir foruma yada agoraya dönüştü. mealen insanların belirli konular üzerine fikir beyan ettiği bir alana evrildi. günümüzde gelinen noktada ise sözlük yazarlarının bilgilerinden ve fikirlerinden çok zanlarını sanrılarını, sancılarını, boşluklarını, nefretlerini, beğenilerini, isteklerini ve şikayetlerini ifade ettikleri bilgininin ve fikriyatın çok geri plana itildiği, dilin yozlaştığı, ötekileştirmenin ve kutuplaştırmanın zirveye ulaştığı, çok sesliliğin yerini gürültüye ve bilgi kirliliğine bıraktığı, seviyenin her geçen gün daha da düştüğü eski-yeni çatışmasının merkezi haline geldiği, alternatifi olmadığı için katlanılması güç bir yer haline geldi.
topluma sirayet eden politik çekişmelerin ve siyasallaşmanın, taraftarlığın ve hedonizmin, etkisi giderek artan kültür şokuyla birleşmesi neticesinde, ülkede yaşanan gündelik olayların her ferdin ana gündem maddeleri arasında kendine yer bulması sözlüğünde bundan kendi payını alarak, toplumla paralel bir şekilde evrilmesini açıklıyor.
küçük ölçekli bir society, yani toplumun iz düşümü diyebileceğimiz bir yer. ekşi sözlükte dilin kullanımı, kullanıcıların yazı dilinin inceliklerine vukufiyeti ölçüsünde üstün körü bir seviyede ilerliyor, iletişimin en basit hali ile iletişimin en parazitli hali birbirine karıştırılıyor. dilin kullanımını imla kurallarına indirgemek, kıt bir kelime hazinesi ve 3-5 cümle ile derdini tweet atar gibi anlatmaya çalışmak, hiciv yapmakla, sululuğu ayırt edemeyen bir kitlenin dili, kelime oyunlarına kurban etmesi, yazının gücünü anlamsızlaştıran ve etkisizleştiren atıflar, bakınızlar, alt kültür kodlarının yersiz kullanımı ve daha bir çok şeyle dilin kurgusunu alt üst eden, iletişimin yerini çeşitli gurupların kendi aralarında şakalaşmasına bıraktığı, inanılmaz bir yazınsal çöplüğe dönüşen sözlüğün yazı dili serüveni, ne yazıkki şuan tam bir trajediye dönüşmüş vaziyette.
bir toplulukta var olmayı, sürekli kendini göstermek zorunda olmak, zanneden jenerasyonun her konuda bir ses çıkarma isteği -bakın fikir beyan etmek demiyorum, fikri yada bilgisi olmasa bile her konuda alakasızda olsa sırf kendini göstermek ve bende burdayım demek için bir ses çıkarma eyleminden bahsediyorum- zamanla sözlüğün bilgi ve görüş birken bir havuz gibi olan niteliğini, “söylemek istediklerin içinde kalmasın, buraya kus yada karala ve buruşturup at gitsin bir başlığa” şeklinde bir anlayışa dönüştü malesef. sözlük sosyal bir çöplük işlevi görmeyide başarırken, bir yandan da eski dönemlerindeki gibi amacına uygun bilgi ve görüş akışınıda yalap şalap bir şekilde yerine getirmeye gayret ediyor.
toplumsal grupların kalabalık ve ahkam kesebilen bir niceliğe erişmesiyle birlikte kendi varlığını savunucu güdüleride güçlenmeye başlar. sözlükteki society’nin kendine yüklendiği misyonlar ise, adalet arayıcılığı, toplum polisliği, hizmet kalitesi puanlama, rezalet teşhirciliği, boykot ve protesto, kavram soyutlama, gündem değerlendirme, niteliksiz muhalefet, sıradanı yüceltme, ve pek tabiki eğlence. bütün bu saydıklarım sözlüğün kendine yüklendiği misyonlar ve var olmasını garanti altına alan enstürmanlar.
dili kullanım konusundaki noksanlıklar, tanımlanmamış ve sadece sezgisel olarak bilinen kavramlar üzerinden, sağlıksız bir iletişim kurmaya çalışmak, ifade özgürlüğü olarak savunulamaz. bozuk bir kodlamayla komut verip sağlıklı bir feed back beklemek akıl karı değildir. diğer pek çok mecra gibi sözlükte uzlaşmadan değil, çatışmadan besleniyor. tez ve antitezlerden çıkan sentezlere mahkum. yapıyı yıkıp, yeniden inşaa süreci herkese ürkütücü ve meşakkatli gelebilir fakat bozum ve yenidüzüm, sentezleme gibi ilerlemecilikten çok, uzlaştırıcıymış gibi görünen ama araformlara yönlendiren bir metoddan daha etkilidir.
uzlaşmak, çatışanların hemfikir hale gelmesiyken, sentezler, çatışanların, iki tarafında kabul edebileceği bir hale sokulmuş ve çatışma unsurlarından ayıklanmış hali üzerinde hemfikir olmaları uzlaşı değildir. karşılıklı tavizler vererek anlaşmak demektir. uzlaşıda fikir birliği esas iken anlaşmada iki tarafın fikir birliğini tesis edecek şartlar oluşturulur. aynı şeyi söyleyip birbirilerini farklı şeyler söylüyormuş gibi algılayan ve durmaksızın tartışan bireylerin temel sorunu dile olan yetkinliklerinin zayıflığından kaynaklıdır. kavrambilim hususunda cahil olmaktan ileri gelen bu sorun toplumun eksikliği değil, öğretim eksikliğidir. dili içgüdüsel/sezgisel olarak kullanmakla, kavramların tanımlarını net bir şekilde bilip ayrımsayarak kullanmak arasında inanılmaz bir nitelik farkı vardır.
sözlüğün motivasyonu ve dilin kullanımı arasında da bir ilişki mevcuttur. felsefeden azade bir dil kullanımı düşünülemez. küresel ekonomik paradigma, hızlı geri dönüş alıp, maddi akışı sürekli tutmaya odaklıdır. bundan dolayı topluma adapte etmek istediği motivasyonda, hızlı ve sürekliliği olan bir üretim/tüketim dengesi sağlayacak, bunu aksatmayacak bir felsefe ile güdülenir. bunun dile yansıması “hemen beyan et, hemen eleştir, hemen değerlendir, hemen karar ver, hemen çözümle vs. burda düşünmeye ayıracak vakit bırakılmaz. yargılamalar hızlı ve geçiçi çözümlere gebe bırakılır.
toplumun, dolayısı ile dilin politize edilmesi, ayrışmanın ve kutuplaşmanın dayanak noktasıdır. politik dilin frekansları sadece belirli bir kitlenin alıcılarıyla etkileşime geçer. diğer kesimlerde ise bu dilin frekansının çözümlenmesi zor ve anlaşılmazdır. milliyetçi kodları olmayan biri için, osmanlı ile harmanlanmış politik söylemlerin, ifade ettiği pek bir şey olmaz. çatışma halinde olmayan yek vucut bir topluluğu kontrol etmek ilk bakışta daha kolay görünsede etraflıca düşüneceğiniz zaman fazlasıyla tehlikeli bir durum olduğunu farkedeceksinizdir. gücün kaynağı bir anda size karşı gelirse sizi savunacak kimse kalmaz bu durumda. bundan dolayıdır ki toplumun parçalanması ve çatışma halinde yönetilmesi hem daha avantajlı hem daha güvenlidir, bu politik yönetim biçimi çok eskilerden beri bu şekilde kabul edilmiş bir gelenektir. sözlük içinde dilin politize edilmiş haliyle kullanımına, hemen hemen her başlıkta rastlıyoruz.
güdülenmiş ve çok sesliliğe boğulmuş topluluklarda, gruplar veya ideolojik taraflar karşılarındakileri ayırt etmek için belirli kodlar ve kalıplar kullanır. eğer sol ve sağ cenah üzerinden örnek verecek olursak, insanların henüz fikirleri veya görüşleri bilinmeden dahi sırf imajları ve çağrıştırdıkları şeylerden dolayı hemen ayrıştırılıp yaftalanabilirler. bunun binlerce örneği mevcuttur. çay içen sağcı kola içen solcudur gibi inanılmaz derecede sığ bir seviyede seyreden ötekileştirme hevesinden dil de nasibini almıştır.
sözlükteki baskın ideolojinin, karşıt fikirlere bakış açısı” bizden değilsin, konuşmaya, aramızda olmaya, fikrini beyan etmeye, hakkın yok” şeklinde iken kendi içindeki marjinal söylemlere ise özgürlük ve toleransı sonuna kadar tanıması, çelişkili bir tutum gibi görünürken, varlığını korumak ve sürdürmek için katlandığı bir ideolojik savunma mekanizmasından öte bir durum değildir.
Yorumlar