1. bölüm
bağdat, 16. yüzyıl…
şam’dan tebriz’e dönerken bağdat’a uğrayıp safran alacaktık. yünlere sarı rengi vermek için safran kullanırız. kervan şehre girmedi, ben ve abbas iki çuval safran almak için bir deveyle birlikte şehre gönderildik. çok defa uğradım bağdat’a güzel ve sıcak bir yerdir. aradığınız her şeyi kolayca ve uygun fiyata bulursunuz. kırbaları doldurmak için kuyuya vardık. kuyunun yanında yaşlı bir dilenci inleyip duruyordu, anlamsız sesler çıkarıyordu. abbas abdestini tazelemek için ayrıldı, kuyunun yanında onu bekledim.
sesini yükselten dilenci eliyle beni çağırıyordu, ne istediğini öğrenmek için yaklaştım. kafasını kaldırmadan benimle konuştu,
-nerden gelir nereye gidersin yabancı?
-şam’dan geldim, tebriz’e gidiyorum
-yer yüzünde dolanıp dururuz ama ben onu sormadım, nerden geldin nereye gidiyorsun?
galiba bu yaşlı adam bilgece bir cevap bekliyor.
-haktan geldik hakka döneriz.
-azığın nedir bu yolda?
-imanımdır.
-ne ile yürürsün peki?
-cesaret ve bilgelikle.
-bunlar yetmezse peki?
-marifetliyimdir.
-güzel. bu gece yola çıkarsanız kervanınız zeval görür. 3 gece beklerseniz, sonra yol selametlidir.
-kervanı koruyan pek çok muhafız var, ayrıca 3 gün beklemeye yanaşmaz kimse.
-sana sual ederlerse mutlaka doğruyu söyle.
-kim, neyden sual edecekmiş?
abbas’ın sesini duydum bana sesleniyordu kafamı çevirip, geliyorum diye cevapladım, tekrar dilenciye döndüğümde yerinde yoktu. sağa sola bakındım ama yok… sanki yer yarılmışta içine girmiş gibiydi. ondan geriye elindeki tespih kalmıştı yerde. bu durum beni biraz ürkütsede tespihi yerden alıp yanımda götürmek istedim. belkide bu hadisenin bir rüya olmadığını bana hatırlatsın diye aldım o tespihi.
abbasla birlikte aktardan iki çuval safran alıp yola koyulduk iki çuval safran için 4 kese altın ödedik. kıymetli şeyler taşıyınca ister istemez tedirgin oluyorum. abbas yemenli bir savaşçıdır. kervanın muhafızlarından biridir. insana güven versede hayduttan geçilmiyor yollar. dilencinin söyledikleri beni korkutmuştu. abbasa ondan bahsedemedim abbas berbericeden başka diğer dilleri pek iyi bilmez. kim hangi cürretle bizim kervana saldırabilir ki 15 atlı muhafız ve 40 kişilik kafileye kimse kolay kolay saldırmaya cesaret edemez. üstelik bunlar sıradan muhafızlar değil şah’ın savaşçı askerleri. ihtiyar dilenci belkide bir dervişti, bilemiyorum ama her şeyde bir hayır vardır. tespihi çıkarıp tekrar baktım hurma çekirdeğinden yapılmış baya eskimiş bir tespihti. ufukta bizim kervanın çadırlarını gördüm. biraz rahatlamıştım. biz gelene kadar yeterince dinlenmişlerdir. gece dolunay var bu serin havada yola devam etmek isteyeceklerdir. belki bir bahane bulabilirsem, biraz beklemeyi önerebilirim kervancıbaşına…
Yorumlar