saat gecenin üçü oldu, sonunda muhteşem iksirim hazır. ipomoea alba, belladonna, iki tane amanita muscaria, biraz ökse otu. hepsini distile ettikten sonra, kaynatıp damıtmak için havanda dövdüm güzelce daha sonra hunilerde iki defa damıttım. tüm bunları hazırlarken odamı çöplüğe çevirdim. yerdeki cam kırıklarına basmadan dikkatlice, iksirimi cam kenarındaki masaya koydum. muhtemelen beni öldürecek bu şey ama bir planım var. koluma 2 litrelik izotonik solüsyon bağladım, dakikada bir kaç damla akacak şekilde ayarladım, diğer kolumada 15mg morfin enjekte ettim. tekila bardağı içindeki suya iksirden sadece 8 damla damlattım. konsantre bir karışımdı bu, içindeki alkoloidler kimsenin cesaret edemeyeceği kadar tehlikeli dozda ve çeşitlilikte. tek yudumda içtim 2 gün boyunca komada olmayı bekliyordum, eğer dönüş yolunu bulamazsam bir daha uyanamayacağım. ışimi riske atamazdım 48 saat sonra mide asidinin etkisiyle çözünecek şeffaf bir folyoya 3 tane 10 mglık ambien hap koyup sıkıca sardım ve zorlanarak yuttum. bu beni geri getirecekti umarım. yatağa oturdum ve bir sigara yaktım, duman etraftaki mushileri yakalamamı sağlıyordu. üçüncü nefesten sonra sigarayla komidinin üzerindeki tütsüyü tutuşturdum, ardından sigarayı küllüğe bastım. kollarımı hissetmiyordum fena bir uyku bastırdı. üç dakika oldu morfin etkisini gösterdi, iksir damarlarımda geziniyor ama hala kafama girmedi. gözlerimi istemsizce kapattım derin bir karanlığa gömülüyordum…36 saattir uykusuzdum.
morfin beni uçururken, iksir beni komaya sokmuştu. acı içinde kıvranmam, kusmak için kendimi yerlere atmam gerekirken, morfin sayesinde hiç birini hissetmiyordum. karanlık yavaş yavaş bir sise dönüştü, ardından o sis renkli ve dans eden frakteller şeklinde ortaya çıkmaya başladı. uzun bir süre renklerin içinde yüzdüm, iksirin fiziksel etkilerini durdurduğum için kontrol bendeydi. tüm bu şeyleri yapmadan bir saat önce sarıp içtiğim pelin otu sigarası bu düşleri kontrol etmemi sağlıyordu. lucid dream konusunda kendimi baya geliştirmiştim. fraktellerle bütünleşip onları kontrol edebilmek için uzun bir süre bekledim. kontrolü sağladığımda, bütün vucudumu hissetmeye başladım. zihnimin içindeydim artık.
bir yerde olduğumu hissediyordum ama gözlerimi açmaya çekiniyordum, tatlı ve huzur veren bir ses duydum..
-amar es tiempo perdido, si no se es correspondido.
gözlerimi açtığımda karşımda annayı gördüm
-anna bu sensin
-hayır. gördüğün anna ama ben senin içindeki kadınım dedi.
bir an öyle çok inanmak istedimki buna, sonra bunun bir düş olduğunu hatırlayıp kendimle kafa bulduğumu düşündüm.
-peki sigaran var mı? diye sordum. nerde olduğumuzu merak edip etrafa bakındım, birden gelen şehrin gürültüsüyle irkildim. şehrin banliyölerinden birindeydik kendimi yorgun hissediyordum duvara yaslandık birlikte.
dudaklarına bir sigara yerleştirip yaktı, daha sonra bana uzattı.
-anlatmayacak mısın? diye sordu.
-zaten biliyorsun, dedim. seninle tanışmak için buraya geldim.
-beni zaten tanıyorsun dedi.
-birlikte vakit geçirmedik ama.
-ne yapmak istersin?
-beni şaşırt.
gülümsedi ve ikimiz arasında duran bir şeye baktı, bakışlarımı yere çevirdiğimde mekanın değişmesi beni korkuttu. daha önce yaşadığım kafalardan çok daha gerçekçi bir kafa yaşıyordum. önümde duran şeylere baktım
otantik bir çadırın içindeydim şimdi. kafamı kaldırıp etrafa baktığımda çadırın ortasında tek başıma bağdaş kurmuş oturuyordum.
-burda mısın, diye boşluğa sordum
-her zaman seninleyim diye yanıtladı boşluk.
ayağa kalkıp çadırdan dışarı çıkmak için perdeyi kaldırdım, bir uçurumun kenarındaydım manzara mükemmeldi.
sesini duydum
-seni götürmek istediğim bir yer var.
-nereye diye sorup aynı anda arkama döndüğümde atmosfer yeniden değişti. şimdi karşımda başka bir kadın vardı.
baktığı yere bakmadan,
-nereye bakıyorsun diye sordum.
-cennetin kapısına dedi
-catalina?
-kim olmamı istersen o olurum.
-muhteşem bir şey bu.
-diğer tarafta beni arıyor musun?
-aradığımı biliyorsun.
-yakında bulacaksın.
-yani ölmeden uyanabilecek miyim?
-şuan zaten ölüsün. hadi biraz gezelim, cennetin kapısını merak etmiyor musun?
-deli gibi hemde ama lütfen şu ani geçişleri durdur başım dönüyor.
gülümsedi ve yürümeye başladı gözlerimle onu takip ettim cennetin kapısının tam önünde duruyordu.
-dün gece rüyamda beni öpen sendin.
-hoşuna gitti mi.
-harikaydı.
cennetin kapısına doğru yürümeye başladık.
-seninle birlikte yürüyüşe çıkmak imkansız gibiydi.
-huzurlu değilsin son zamanlarda
-seni bulamadığım için öyleyim.
-sevişmek istiyorsun sadece.
-evet ama yalnızca seninle.
-bunu hemen şimdi yapabiliriz, nerde ve nasıl istiyorsan.
-hayır, hayır bu kadar kolay olmamalı.
-şuan komadasın buraya kadar kolay gelmedin zaten.
gülmeye başladık… bir buçuk saat boyunca cennetin kapısından muhabbet ede ede geçtik.
-birşeyler içmeye gidelim, diye teklifte bulundum.
gülümseyerek etrafımda dolanmaya başladı arkama geçip elleriyle gözlerimi kapattı iki saniye sonra açtı. karşımdaydı,
-astrid?
-latinlerden hoşlanıyorsun.
-kıskanıyor musun?
-öyle olsa başkası olurdum.
masadaki fincanı bana doğru yavaşça uzattı
-bunu içmelisin.
-zehir olsa içerim.
ığrenç bir tadı vardı, midem yanmaya başladı, sonuna kadar içtim. ayağa kalkıp bana doğru yaklaştı ve
-sarılalım dedi
tereddüt etmeden ayağa kalktım, fonda dust it off çalmaya başladı. sarıldık. yüzünü boynuma gömdü, gözlerimi kapattım. bir dakika boyunca öylece durduk. ağzını kulağıma yaklaştırıp
-tekrar gelme ölebilirsin. dedi
birden karnıma bir şey saplandığını hissettim ama acı yoktu. kadınım ağlayarak kollarımın arasından ayrılırken.
-üzgünüm ama bunu yapmam gerekiyordu, uyanmalısın dedi
karnıma baktım, kanlar içindeydim bıçağı çıkardım, oluk oluk kan fışkırıyordu.
deli gibi gülmeye başladım. boğazım kanla dolmuştu. ayakta duramıyordum, sandalyeye oturmam için yardım etti.
-özür dilerim.
-sorun değil, midemdeki şey patlamış olmalı.
-yine gelecek misin?
-neden olmasın
gülümsedi ve beni öpmeye başladı gözlerim karardı. sonra derin bir boşluğa düşmeye başladım.
uzay boşluğundan yatak odama.
elektirik çarpmış gibi fırladım yattığım yerden, yataktan düşüp kafamı bir yerlere çarptım serumlar komidinin üzerindeki şeyler hepsi üzerime devrildi. kolumdaki serumu çıkarttım. pis bir koku vardı yatağa işemiş olmalıyım. ayağa kalktım yavaşça, açlıktan midem kazınıyordu. telefonumu bulup güne ve saate baktım 56 saattir uyuyormuşum serum bitmek üzereymiş. oysa toplasan 10 dakika bile sürmemişti gördüklerim. lavaboya gidip yüzümü yıkadım, aynaya baktım gözlerim şişmişti. mutfağa gidip dolaba önceden hazırlayıp koyduğum yiyecekleri çıkarıp afiyetle yedim. kendime bir karadut çayı demleyip balkona çıktım, aklıma ilk söylediği şey geldi yabancı bir dilde bir şeyler söylemişti kesinlikle haklıydı.
Yorumlar